Osmanlı'da Çikolata Yasağı: Tatlı Bir Tehdit
Yazar Uğur Kıymaz Yazdı: Osmanlı'da Çikolata Yasağı: Tatlı Bir Tehdit
06/09/2025 16:58 | Son Güncelleme : 06/11/2025 20:31 | Uğur Kıymaz
Osmanlı'da Çikolata Yasağı: Tatlı Bir Tehdit
"Çikolata... Çoğumuz için o, küçüklüğümüzden beri hayatımızın içinde olan, bize mutluluk veren, sıradan bir tatlı. Peki, ya size bir zamanlar bu masum lezzetin Osmanlı'da bir yasak sebebi olduğunu söylesem? Tarihin tozlu raflarından çıkan bu şaşırtıcı hikâyeyi, gelin birlikte keşfedelim. Osmanlı'nın çikolatayla imtihanı, eminim sizi de çok şaşırtacak."
Kahve, 16. yüzyıl ortalarında Osmanlı'ya girdiğinde halk arasında hızla yayıldı. Kahvehaneler açıldı ve buralar kısa sürede sosyal ve siyasi tartışma merkezleri hâline geldi. Özellikle I. Murad zamanında (1540'lar-1550'ler) kahveyle ilgili eleştiriler başladı. En ciddi yasak ise IV. Murad döneminde (1623-1640) geldi. Disiplinli ve sert yasalarıyla bilinen IV. Murad, kahvehanelerin devlet aleyhine dedikoduların ve isyan söylentilerinin yayıldığı mekânlar olduğuna inanıyordu. Bu nedenle kahvehaneleri kapattırdı ve kahve içmeyi yasakladı. Yasağa rağmen halk kahveden vazgeçmedi; gizli gizli içilmeye devam edildi. Zamanla yasak kalktı ve kahve Osmanlı kültürünün bir parçası oldu. Yani aslında kahve, Osmanlı'da önce yasaklı bir içecek, sonra da kültürün bir sembolü hâline geldi diyebiliriz.
Kahvenin ve kahvehanelerin bir dönem yasaklı olduğu pek çoğumuzun kulağına gelmiştir. Peki ya çikolata yasağını duymuş muydunuz?
Bugün market raflarının en masum tatlarından biri olarak gördüğümüz çikolata, Osmanlı topraklarına ilk geldiğinde hiç de masum bulunmamıştı. Hatta öyle ki, bir dönem yasaklanmış, "fitne kaynağı" ilan edilmişti.
Çikolata, Avrupa'ya 16. yüzyılda İspanyollar aracılığıyla Amerika'dan taşındı. Önce soyluların sofralarında "egzotik bir içecek" olarak yer aldı, ardından yavaş yavaş halk arasında da yayıldı. Osmanlı topraklarına gelişi ise 17. yüzyıla rastlar. İstanbul'a gelen tüccarlar, kahveyle birlikte bu yeni lezzeti de taşımışlardı. Fakat çikolata, kahveden farklı olarak daha şüpheyle karşılandı.
Bunun en önemli sebebi, çikolatanın ilk yıllarda "ilaç" ve "afrodizyak" gibi algılanmasıydı. Avrupa'da bazı doktorlar, çikolatanın kanı ısıttığını, kişiye güç ve tutku verdiğini iddia ediyordu. Bu şöhret Osmanlı'ya da ulaşınca çikolata, bir keyif içeceği değil, "tehlikeli bir kışkırtıcı" gibi görülmeye başlandı. Özellikle dindar çevreler, çikolatanın kahveye benzer şekilde toplumsal alışkanlıkları değiştireceğinden kaygı duydular.
Nitekim kahvehanelerin 16. yüzyıl sonlarında yasaklanmasıyla beraber çikolata da bu yasak kültürünün gölgesinde kaldı. Bazı kadılar, "çikolata içmenin şer'an caiz olup olmadığını" tartışmaya açtı. Hatta bazı fetvalarda, çikolatanın sarhoş edici özellikleri olabileceği ileri sürüldü.
Osmanlı arşivlerinde geçen bir kayıtta, çikolatanın özellikle İstanbul'da gizli gizli tüketildiği, kimi zaman kahvehanelerde kahveyle karıştırılarak servis edildiği belirtiliyor. Devletin resmî tavrı ise netti: Bu yeni içeceğe izin verilmedi, bazı dönemlerde yasaklandı. Ancak yasak hiçbir zaman kahvede olduğu kadar sert uygulanmadı. Çünkü çikolata kahveye kıyasla çok pahalıydı ve yalnızca dar bir kesim tarafından tüketiliyordu. Yani toplumda yaygınlaşmadan önce "lüks bir merak" olarak kalmıştı.
-
yüzyıla gelindiğinde Osmanlı'da yasakların gevşemesiyle birlikte çikolata yeniden gündeme geldi. Özellikle Lale Devri'nde Batı'dan gelen her türlü yeniliğe merak artmıştı. Saray mutfak defterlerinde "çukulata" adıyla kayıtlara rastlanır. Bu dönemde artık yasak değil, bir "lüks ithal ürün" olarak kabul ediliyordu. Fakat yine de çikolatanın kahve gibi köklü bir kültür hâline gelemediğini görüyoruz.
Bugün çikolata dendiğinde aklımıza bayramlarda dağıtılan şekerlemeler, çocukların vazgeçilmez tatlısı ya da gündelik küçük mutluluklar geliyor. Ama bundan üç yüz yıl önce Osmanlı'da çikolata, "şüpheli bir içecek" hatta "toplumu bozabilecek bir alışkanlık" olarak görülmüştü.
Bambaşka bir konuda, yine tarihin ilginç ve bilinmeyen köşelerinden bir hikâyeyle, yeni yazımda buluşmak dileğiyle.
Yazar: Uğur Kıymaz
Bunlar da ilginizi çekebilir
"Tavan Arası" Dergisi 2. Sayısıyla Dijital Yayın Hayatında: Sanatın Işığında Farkındalık Vurgusu!
Kültür, sanat ve edebiyatın dijital adresi "Tavan Arası" dergisi, Kasım 2025 tarihli 2. sayısı ile okuyucularıyla buluştu.
3 saat önceMaya Uygarlığının En Eski Anıtı: Evrenin Haritası Olabilir
Meksika'nın Tabasco eyaletinde keşfedilen devasa Aguada Fenix anıtı, yapılan son araştırmalara göre yalnızca büyük bir yapı değil, aynı zamanda evreni sembolize eden bir 'kozmogram' olarak inşa edilmiş olabilir.
8 saat önceArtvin'de 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü Coşkusu: Tüm Halkımız Davetli!
Artvin Valiliği ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nden Ortak Çağrı: "Yeşil Vatan Sevdalılarını Fidan Dikimine Bekliyoruz."
9 saat önce

