Ayten’in Işıkla Sınavı
BİKE S. DEMİRKIZ'IN KÖŞESİ: Ayten’in Işıkla Sınavı
01/09/2025 16:18 | Son Güncelleme : 06/11/2025 20:33 | Bike S. Demirkız
Ayten’in Işıkla Sınavı
Yazan: Bike S. Demirkız
1994 yazıydı. Yirmi yaşındaydım. Kafamın içinde çivi çakılır gibi zonklayan bir ağrıyla devlet hastanesine koştum; “Ya beynimde tümör varsa?” korkusu boğazıma düğümlenmişti. Yatış verdiler. Muayene sırasında doktorlardan biri, enseden iğneyle girecekti. Protokole göre tek deneme hakkı vardı ama durmadı, sekiz kez denedi. İğnede hava vardı, yanlış açıyla girdi; merkezi sinir sistemime zarar verdi. Nabzım dalgalandı, tansiyonum dibe vurdu ve… klinik olarak öldüm. Evet evet tam 45 dakika. Hatta ölüm raporumu bile düzenlediler.
Ne var ki ben ölmemiştim; bedenimden çıkmıştım.
Tavanla bedenim arasında, hafif bir rüzgârda salınır gibi duruyordum. Aşağıda hemşireler koşturuyor, doktorlar göğsüme ritim veriyor, “Hadi kızım, dön!” diye sesleniyorlardı.
Bense film izler gibi olan biteni izliyordum yukarıdan. Acı yoktu. Korku hissetmiyordum. Sanki üzerimden koca bir yük kalkmıştı. İçimde sadece bir ses, kelimesiz ama apaçık yankılandı: “Seviliyorsun.” Üzerime kaynağı görünmeyen, koşulsuz bir sevgi dalga dalga yağıyordu sanki.
Sonra onu gördüm, iğneyi vuran doktoru, onu peşinden erkekler tuvaletine kadar takip ettim. Koridorun öbür ucundaki tuvalete doğru kayan bir yaprak gibi süzülüyordum havada. Kapı kapanırken içeri girdim. Doktor lavabonun aynasında kendi yüzüne bakıyordu; omzu seğiriyor, göz kapakları hızlı hızlı kırpılıyor, parmakları istemsiz tiklerle atıyordu. Fermuarını zorlukla indirip pisuvara yöneldi; idrarı güçlükle yapıyordu. Nefesi titrek, omuzları düşük, yüzü suçluluktan bembeyazdı: “Ben yaptım… Ben öldürdüm.” diye tekrar ediyordu kendi kendine.
İçimde öfke değil, sadece ona karşı merhamet duyuyordum. “Sana hakkımı helâl ediyorum,” dedim içimden. “Rabbim seni şifalandırsın.” Tam o an, lavabonun dar karanlığını bembeyaz bir nur doldurdu. Nur beni sardı, bir tünele çekti; baş döndürücü bir hızla ilerliyordum. Bu ışık, dünyadaki hiçbir ışığa benzemiyordu, yakmıyor, kör etmiyor; aksine içimi sükûnet ve sevgiyle dolduruyordu.
Birden çok huzurlu bir yere ulaştım. Uçsuz bucaksız, cennet bahçesine benzeyen bir düzlüktü bu… Çiçeklerin renkleri dünyadakilere benzemiyordu; sanki bildiğimiz bütün renklerin üstüne yeni bir renk daha eklenmişti. Bizim dünyamız soluk bir film gibiyse, burası canlı ve her yönden görülen bir hakikat gibiydi. Koştum; ayaklarım yere basmıyor, kalbim ağırlık duymuyordu. Mahallemizin yıllar önce vefat eden Nur yüzlü Hatice Teyzesi de oradaydı, dünyadaki ihtiyar hali gitmiş, genç ve dinç hâliyle bana gülümsüyordu.
Yanıma bir melek geldi o anda. Sesi insan sesinden daha yumuşak, kalpten daha yakındı:
“Dönmelisin. Yeryüzünde seni bekleyenler var. Vazifen bitmedi.” Dedi. Ben biraz daha kalmayı çok istiyordum halbuki.
Melek alnıma dokundu. Her şey bir anlığına ışık oldu, sonra karanlık, sonra… ağzıma bir hava doldu. Öksürdüm ve bedenime döndüm. Gözlerimi açtığımda etrafım şaşkın gözlerle bakan doktor ve hemşirelerle doluydu. Bir hemşirenin sesi koridora taşıyordu:
— Hocam, yaşıyor! Hastamız döndü!
Az önce tuvalette gördüğüm doktor içeri girdi; sevinçten ağlıyor, elleri hâlâ titriyordu. Benimse içim, o ışıktan kalan şefkatle doluydu. “Hocam, hakkınızı helâl edin; ben de size dua ediyorum,” diyebildim. Başını eğdi, bir şey söyleyemedi.
İyileşip kontrole gittiğim gün, ona her şeyi anlattım: tuvaleti, tiklerini, idrar yaparken çektiği zorluğu, aynadaki bakışını… Yüzü kireç gibi oldu: “Hepsi doğru,” dedi kısık sesle. Gözlerinde ilk kez kibir değil, insanca bir kırılma gördüm. Elini uzattı; ben de tutup içimden tekrar dua ettim.
“Yarın daha iyi olacaksınız,” dedim. “İdrarınız rahatlayacak, tikleriniz dinecek.”
Ertesi gün, saat tam 11.00’de telefonum çaldı. Kendi sesi gibiydi ama sanki üstünden bir dağ kalkmış: “Ayten Hanım… İnanmayacaksınız, sabah çok rahattım. Tiklerim de yok oldu inanamıyorum ama ne olduysa oldu. Size çok teşekkür ediyorum, Allah sizden razı olsun” dedi.
Benim için o aramanın anlamı şuydu: Ruh, bedenden bağımsız yaşayabiliyor. Biz sadece etten kemikten ibaret değiliz. Ölüm, bir bitiş değil; başka bir kapının açılışı. Affetmekse kişiyi de karşındakini de şifaya yaklaştırıyor.
***
Bunlar da ilginizi çekebilir
"Tavan Arası" Dergisi 2. Sayısıyla Dijital Yayın Hayatında: Sanatın Işığında Farkındalık Vurgusu!
Kültür, sanat ve edebiyatın dijital adresi "Tavan Arası" dergisi, Kasım 2025 tarihli 2. sayısı ile okuyucularıyla buluştu.
3 saat önceMaya Uygarlığının En Eski Anıtı: Evrenin Haritası Olabilir
Meksika'nın Tabasco eyaletinde keşfedilen devasa Aguada Fenix anıtı, yapılan son araştırmalara göre yalnızca büyük bir yapı değil, aynı zamanda evreni sembolize eden bir 'kozmogram' olarak inşa edilmiş olabilir.
8 saat önceArtvin'de 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü Coşkusu: Tüm Halkımız Davetli!
Artvin Valiliği ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nden Ortak Çağrı: "Yeşil Vatan Sevdalılarını Fidan Dikimine Bekliyoruz."
9 saat önce

