Yalanın Kızı
Bike S. Demirkız'ın köşesi: (Öykü) Yalanın Kızı
02/06/2025 06:19 | Son Güncelleme : 06/11/2025 20:35 | Bike S. Demirkız
Yalanın Kızı
Yazan: Bike S. Demirkız
![IMG-20250602-WA0001[1]-i683d4e496fd50.jpg](https://bilgigazetesi.org/uploads/IMG-20250602-WA0001[1]-i683d4e496fd50.jpg)
Adını yazmayı öğrenmeden önce yalan söylemeyi öğrettim Zeynep’e. İnsanların yumuşak, saf olduğunu; bir hikâyeyle kandırılmaya razı olduklarını söyledim. Paramız yoktu belki ama hikâyemiz vardı: Depremde tüm ailesini ve tek kolunu kaybetmiş bir adam, küçük kızıyla tek başına hayatta kalmaya çalışıyordu. O zamanlar anlattığımız şey düpedüz gerçekti. Ne var ki, sonra fark ettik ki, herkesin başka bir yaraya duyarlılığı varmış. Biz de elimizdeki gerçekleri farklı farklı biçimlerde sunmaya başladık. Hikâyeyi ben yazdım, Zeynep oynadı. Kocaman gözleriyle, ödünç alınmış acısıyla.
Hırsız, dolandırıcı değildik biz. En azından kendi gözümüzde. Sadece, bizi çoktan unutmuş bir dünyada hayatta kalmaya çalışan insanlardık.
“Yabancıdan merhamet bekleyen aptaldır. Bu dünyada ya biz ya onlar... ve bu sefer kaybedecek olan biz olmayacağız.”
O zamanlar sadece başını sallardı. Şimdilerde benim bir şey dememi bile beklemiyor artık.
Yine Ege kıyılarında bir ilçedeyiz, adını bile hatırlamıyorum. Zaten hiçbir yerde fazla kalmayız. Çok kalınca yüzler tanıdıklaşır, yalanlar tekrar eder. Göçebe gibiyiz.
Artık kurbanları Zeynep seçiyor. Seçimlerine karışmıyorum. Doğru olduğunu düşündüğümden değil; sadece ne yaptığını iyi bildiğinden. Eskiden ben tarardım kalabalığı; hedefi belirlerdim. Zeynep sahnedeki oyuncu. Eski, solmuş bir okul çantasını sırtına takar; bazen gözünün altına morluk sürer. Sesine titrek bir ton verir. Gerekirse birkaç damla gözyaşı da ekler…
“İskeledeki adam. Beyaz sakallı olan.” dedi bir gün, portakal soyarken.
“Neden o?”
“Dünya hâlâ ona bir şey borçlu sanıyor.”
“Ne anlatacaksın?”
Omuz silkti. “Bir dram. Aklıma ne gelirse.”
Eskiden yalanlarımızı cilalardım. Dili, tonlamayı düzenlerdim. Şimdi kendi senaryosunu kendi yazıyor, benden bile iyi. Hep hayran kalmıştı bana. O günler çok gerilerde kaldı sanki. Şimdilerde ona baktığımda, bir zamanlar birlikte gömdüğümüz kadını hatırlatıyor…
Zeynep benden öğrendiği her şeyi aldı üstüne kendi zehrini ekledi. Bu artık onun için bir oyun değil, sahneydi ve her seyirci yeni bir meydan okumaydı. Bir noktadan sonra parayla ilgisi kalmadı, bu benim içindi, onunla gurur duyayım diye. İtiraf etmeliyim ki bunu başardı da…
Yalanları ustalaştıkça karanlık da derinleşti. Bir gün eve döndü, yüzünde zafer kazanmış asker gibi bir gülümseme.
“Görmeliydin,” dedi bir tomar parayı masaya fırlatırken. “Ağladı. Beni Elazığ’dan gelen yeğeni sandı.”
Gece yatarken kendi kendine sesler dener. Bazen masum, bazen kırık dökük. Kendi keşfetmiş bunları. Bir sabah duyuyorum; düşük, nefesli bir tonla mırıldanıyor:
“Anneanne, ne olur hatırla adımı... hâlâ resmine sarılıp uyuyorum...”
Çok iyi. Fazla iyi. Acımasız.
“Korkutuyorsun bazen.” dedim. Sanki iltifat etmişim gibi güldü.
Bir keresinde özel bir huzurevinin önünden geçerken koluma yapıştı.
“Bir şey denemek istiyorum.”
Birini bulacağını söyledi. Yalnız birini. Yavaş yürüyen, yaşlı birini. Zeynep içeri girdi, saçına okul kurdelesi bağlamıştı. Akvaryumun yanında oturan bir adamın yanına diz çöktü. Gri hırka, boş bakışlar. Dudakları kıpırdadı: “Dede…” Adamın başı kalktı, gözleri doldu. Zeynep onun ellerini tuttu. Konuştular gülüştüler bir süre. Sonunda adam yıllardır parmağından çıkarmadığı nikah yüzüğünü çıkardı, Zeynep’in avucuna koydu. Alnından öptü. Zeynep, o odanın sessizliğinden yeniden doğmuş biri gibi yürüyerek çıktı.
“Gerçek altınmış,” dedi, yüzüğü ışığa tutarak. “İnanabiliyor musun? Ne söylesem inanıyorlar”
Tam o an göğsümde hem gurur hem çürüme gibi bir his. Gururlanmak istiyorum ne var ki artık yapamıyorum. Yüzüne vuran ışık, hâlâ gözümde. Sadece yalan söylemiyor; bundan besleniyor da. Paradan değil, ikna edebilme gücünden; zaferden sarhoş.
“Hoşuna gitti mi?” dedim. “O an yani.”
“Tabii,” dedi başını çevirip. “Neden gitmesin?”
O gece uyuyamadım. Pis motelin tavanına baktım durdum sadece. Artık para için değil, zafer için oynuyor. Onun için iyi olan şeyleri bilmiyorum. Sadece benim için ne kadar kötü olduğunu biliyorum.
“Toparlan,” dedim sabah. “Bir süre dolandırıcılık yok, tatile çıkıyoruz.”
İtiraz etmedi. Sormadı bile neden. Doğu’ya doğru sürdük. Küçük, yoksul şehirler. İnsanların zaten azı var ve onu da sıkı sıkıya tutuyorlar. Arabanın içinde uyuduk ilk gece. Hiç konuşmadım. İkinci gece sordu:
“Bir yere mi gidiyoruz?”
“Hayır,” dedim.
Yolun sonunda Yozgat’ın küçük bir ilçesine vardık. Eski bir otel, yıpranmış vitrinler, alışık olmadığımız bir sessizlik. Sanki dünya unutmuş burayı. Sahte isimlerle bir odaya yerleştik. “Dürüst bir iş bulacağız,”
Bize bir şeker pancarı tarlasında iş buldum. Zeynep oflayıp pofluyor. Çok yoruluyor, ellerimiz şimdiden nasır tutmuş. Gece onu banyoda buldum. Kapı aralık. Aynaya bakıyor.
“Benden nefret ediyorsun değil mi?” dedi.
“Hayır.” Sonra, ne dediğimi bilmeden ekledim: “Hiçbir yanlış yapmadın.”
Bir şey demedi. Sadece kapıyı kapattı. Ben kapıda kaldım. Kendi yalanımı inandığım gibi söylemiştim. O gece de uyuyamadım. Yatağın ucunda oturup düşündüm: Kendime hep ‘Onun için’ dedim. Karnı doysun diye, üstü başı düzgün olsun diye. Gelgelelim hep kendim için yapmıştım, öfkem, kaybım için. Ne yazık ki, onu da bunu içine çekmiştim. Kendini buna göre şekillendirdi çünkü benim onu görmemi istemişti. Bense hiç göremedim. Ne çocuğu ne duygularını ne de kaybettiğim kadının yankısını.
Şimdi ilk kez sadece hasarı değil, içindeki boşluğu da görüyorum. Her taşını tek tek söküp kendi zehrimle doldurduğum bir boşluk. O ben değil, daha beteri. Benim bahanem vardı: acı, ihanet, yoksulluk. Onunsa nedeni bendim.
O gece, valizimi topladım. Para ve anahtarı bıraktım. Ona bir de not bıraktım, bir adres ve gerçek anneanne ve dedesinin isimleri ile Yozgat’ta yaşadıkları köyü, başka söyleyecek söz bulamadım. Sessizce çıktım. Nefret ettiğimden değil. İlk kez gerçekten sevdiğim için...
Bunlar da ilginizi çekebilir
"Tavan Arası" Dergisi 2. Sayısıyla Dijital Yayın Hayatında: Sanatın Işığında Farkındalık Vurgusu!
Kültür, sanat ve edebiyatın dijital adresi "Tavan Arası" dergisi, Kasım 2025 tarihli 2. sayısı ile okuyucularıyla buluştu.
3 saat önceMaya Uygarlığının En Eski Anıtı: Evrenin Haritası Olabilir
Meksika'nın Tabasco eyaletinde keşfedilen devasa Aguada Fenix anıtı, yapılan son araştırmalara göre yalnızca büyük bir yapı değil, aynı zamanda evreni sembolize eden bir 'kozmogram' olarak inşa edilmiş olabilir.
8 saat önceArtvin'de 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü Coşkusu: Tüm Halkımız Davetli!
Artvin Valiliği ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nden Ortak Çağrı: "Yeşil Vatan Sevdalılarını Fidan Dikimine Bekliyoruz."
9 saat önce

