KÖK
BİKE S. DEMİRKIZ'IN KÖŞESİ: (ÖYKÜ) : KÖK
15/04/2025 06:00 | Son Güncelleme : 06/11/2025 20:35 | Bike S. Demirkız
KÖK
YAZAN: BİKE S. DEMİRKIZ

Aslında her şey çok sıradan başlamıştı.
Bir kamp planı, bir harita, iki sırt çantası ve iki eski dost arasında yapılan kısa bir kaçamak muhabbeti.
Ben, Ediz ve sessizliğin içinde yıllardır bozulmamış o orman…
Maceramız gayet güzel başlamıştı. Doğa, kendini bize tüm cömertliğiyle sunmuştu. Kuşlar ötüyor, yapraklar rüzgârla dans ediyor, ayılar uzak duruyordu. Keyfimiz oldukça yerindeydi. Akşamları kamp ateşi önünde geçmişi yad ediyor, şarkılar türküler eşliğinde, içip, sohbet edip, çocuksu bir neşeyle eğleniyorduk.
Ama üçüncü gün…
Bir şey değişti.
Sabah kalktığımızda kuşlar susmuştu.
Cılız sinek vızıltıları bile kayıptı.
Orman nefesini tutmuştu sanki.
Ve sonra…
Ediz çadırın dışında sabah rutinini yaparken, bir an durdu.
Hiçbir şey demedi.
Sadece elini kaldırıp bana işaret etti.
“Görüyor musun onu?”
Sesi çatallandı.
O an yutkunamadım bile.
Yirmi adım ileride, sık çamların arasında bir ağaç, diğerlerinden hiçbir farkı yok gibi görünüyordu.
Ama gövdesine sarılmış gibi duran…
Bir el.
Solgun. Parmakları uzun, kemikli.
Ağacın kenarını kavramış.
Ve hemen yukarıda…
Tek bir göz.
Islak, kocaman ve tek bir şey yapan: Doğru bize delici bir şekilde bakan.
Sadece o.
Geri kalanı görünmüyordu.
Biz hareket ettikçe, o el hafifçe kaydı.
Göz de öyle.
Dikkatlice izliyordu.
Hiç konuşmadık.
Ne Ediz, ne ben.
Sadece zamanda donmuş gibi baka kaldık.
O ormanda o el ve göz dışında her şey ölmüştü sanki.
Zaman kayboldu sanki.
Güneşin hareketi bile durmuştu.
Ya da öyle hissettik.
Sonra Ediz, boğuk bir sesle kulağıma fısıldadı:
“Koş.”
Ve biz sadece koştuk.
Nefes nefese, dallara çarpa çarpa kaçtık.
Geriye bakmaksızın.
Yola arabanın yanına varana kadar hiç.
Ardımızda çanta, cüzdan ve telefonlarımızı bile bırakarak. Neyse ki anahtarları arabanın lastiğinde saklamıştık. Konuşmadan eve döndük.
O Göz…
Aynı gece benim evde beraber kaldık.
Şöminenin ateşi yaktık ama ısınamadık.
Ediz bir şey demedi.
Ben de.
Ama ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk.
Ertesi sabah sessizce vedalaşıp ayrıldık.
Ama o göz.
O geceden beri her rüyamda orada.
Bir ağacın arkasından, tek başına.
Beni izliyor.
Her seferinde daha yakında.
Her seferinde daha bilinçli.
Ediz’le ara sıra görüştüysek de o günü hiç konuşmadık bir daha.
Asla. Ta ki o güne kadar…
***
On yıl önce, ormanda o şeyle karşılaştığımızda… bir daha asla geri dönmeyeceğimize sessizce yemin etmiştik.
Ama insan yeminlerine sadık kalmıyor.
Özellikle, her gece rüyana giren o göz seni uykunda bile izliyorsa.
***
O sessizlik…
Kuş yok.
Rüzgâr yok.
Hareket yok.
O şeyin ilk ortaya çıktığı anda dünya durmuş gibiydi.
Ve sonra o el…
Kemikli, solgun, ağaç gövdesine yapışmıştı.
Sanki ağacın içinden çıkıyordu.
Ve hemen üstünde, tek bir göz.
Yaşlı.
Nemli.
İzleyen.
Bizi seçen.
O an orada sanki bir şey bizi görmedi sadece, bizi işaretledi.
***
Ediz, yıllar sonra bir gece aradı beni.
Sesi titriyordu.
“Geri dönmeliyiz.”
“Sen de mi hâlâ görüyorsun?”
“Hayır…”
Durdu.
“Artık sadece rüyamda değil. O göz… aynada bana bakıyor.”
***
İkimiz de farklı şehirlerdeydik.
Ama sabah olmadan buluşup yola çıktık.
O ormana vardığımızda… her şey aynıydı.
Zaman hiç geçmemişti sanki.
Sanki orman, bizi bekliyordu.
Patikayı bulmak kolaydı.
Ağaçlar hafifçe eğilmiş, bir iz bırakmıştı.
10 yıl önce bırakıp kaçtığımız eşyalarımızın kalıntıları bile hala oradaydı.
Ve işte o an.
Aynı ağaç.
Aynı yerde.
Ama bu kez göz yoktu.
***
Bu sefer bir cesaretle ormanın içine doğru ilerledik.
Daha derine.
Kuşlar hâlâ sessizdi ama artık ormanda başka bir titreşim vardı.
Yer, ayaklarımızın altında nabız gibi atıyordu.
Ağaç gövdelerindeki kabuklar soyulmuş gibiydi, altında kassı bir yapı vardı sanki.
Ve sonra bulduk onu.
Bir açıklık.
Yerde, devasa bir ağaç kökü.
Ama bu kök, göğe doğru büyümemişti.
Aşağıya, toprağın içine doğru genişliyordu.
Bir yarığa doğru gibi.
Doğal değildi.
Ediz bir şey fısıldadı:
“Oraya girmemiz gerekiyor.
***
Telefonlarımızın ışığını açıp, içeri girdik.
Karanlık, nemli bir oyuk.
Toprak tünelin içinden geçtik.
Her adımda eski fısıltılar yankılanıyordu.
Kadın sesleri.
Bebek ağlamaları.
Biri dua ediyordu.
Ve sonra…
Bir oda.
Toprağın altında.
Ağaç köklerinin içinden oluşmuş duvarlar.
Ve o oradaydı.
Ama artık sadece bir el ve göz değildi.
Tüm bedeniyle görünüyordu.
İnsan gibi… ama değil.
Teninin altında odun damarları, damarlarında kıymıklar, parmaklarının ucunda toprak vardı.
Göğsünde, kalp atışı gibi titreşen bir boşluk.
Ve sesi… bizim sesimizdi.
“Hoş geldiniz.
Siz zaten buradaydınız.”
***
Ediz istemsiz bir çığlık attı.
Ben hareket edemedim.
Varlığın gözleri benimkilerle buluştuğunda… anılar geri döndü.
On yıl önce biz kaçtığımızda, o sadece gözünü göstermemişti.
Bir parçamızı almıştı.
Ve şimdi geri istiyordu.
O şey…
Ağaçların altına gizlenmiş bir bilinçti.
İnsanların korkularıyla beslenen, unutulmuş bir varlık.
Ormanla birlikte yaşayan.
Bir zamanlar ona kurbanlar sunuluyordu.
Ama biz, modern çağın çocukları, onu unutmuştuk.
Ve o…
Hatırlatmak için bizi seçmişti.
***
Ediz’in bedeni bir anda boş bir çuval gibi yere yığıldı.
Ama sesi kalmaya devam etti.
Aynı sesi, yaratığın ağzından duyuyordum şimdi.
“Ediz artık benimle.
Sıradaki sensin.”
Ben nasıl başardıysam var gücümle kaçtım.
O mağaradan, o yarıktan, o ormandan…
Ve şimdi evdeyim.
Ama Ediz’in sesi hâlâ arkamdan fısıldıyor.
Beni unuttun…
Söz verdin…
Sıra sende…
Haydi geri dön…
Ve aynada…
Benim gözüm değil artık bakan…
***
Ormanda o gün ne gördüğümüzü kimseye anlatamadım.
Polise, terapiste, aileme.
Ama artık anlatmalıydım size. Bu benim insanlık görevim.
Çünkü siz de seçilmiş olabilirsiniz.
Eğer bir gün, bir ağaçtan bir el çıkarsa ve sizi izleyen tek bir göz görürseniz…
Kaçmayın.
Ona sırtınızı dönmeyin.
Asla.
Çünkü bir göz sadece bakmaz.
Görür ve hatırlar… 👁
Bunlar da ilginizi çekebilir
"Tavan Arası" Dergisi 2. Sayısıyla Dijital Yayın Hayatında: Sanatın Işığında Farkındalık Vurgusu!
Kültür, sanat ve edebiyatın dijital adresi "Tavan Arası" dergisi, Kasım 2025 tarihli 2. sayısı ile okuyucularıyla buluştu.
3 saat önceMaya Uygarlığının En Eski Anıtı: Evrenin Haritası Olabilir
Meksika'nın Tabasco eyaletinde keşfedilen devasa Aguada Fenix anıtı, yapılan son araştırmalara göre yalnızca büyük bir yapı değil, aynı zamanda evreni sembolize eden bir 'kozmogram' olarak inşa edilmiş olabilir.
8 saat önceArtvin'de 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü Coşkusu: Tüm Halkımız Davetli!
Artvin Valiliği ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nden Ortak Çağrı: "Yeşil Vatan Sevdalılarını Fidan Dikimine Bekliyoruz."
9 saat önce

