Son Fırça Darbesi
Bike S. Demirkız'ın Köşesi: (Öykü) Son Fırça Darbesi
29/06/2025 06:31 | Son Güncelleme : 06/11/2025 20:33 | Bike S. Demirkız
Son Fırça Darbesi
Yazan: Bike S. Demirkız
![IMG-20250629-WA0003[1]-i6860f2ec392ec.jpg](https://bilgigazetesi.org/uploads/IMG-20250629-WA0003[1]-i6860f2ec392ec.jpg)
Meryem Arslan, fırçasını ağzının kenarına sıkıştırarak bir adım geri çekildi. Tuvallere bakarken gözleri parladı; koyu yeşil ve siyahın iç içe geçmiş girdapları, başkalarının “küf” dediği şeye onun gözünde bir zarafet kazandırmıştı. Tavan arasındaki atölyesi eski ahşap evin en rutubetli yeriydi. Kasımpaşa'nın arka sokaklarından birinde, tarihi bir konağın çökük çatı katında yaşıyor ve çalışıyordu. Etraf küf ve yağlı boya kokuyordu. Elektronik cihazlar bu ortamda dayanmazdı ama Meryem’in fırçaları, paletleri ve defterleri için burası cennet gibiydi.
Çocukluğundan beri doğanın unutulmuş, hor görülmüş yönlerine hayranlık duyardı. Diğer çocuklar papatya toplarken o, taşların altındaki böcekleri incelerdi. Mimar Sinan Üniversitesi’nde resim eğitimi aldığı yıllarda, hocalar tekniğine hayran kalmış ama konularını “fazla rahatsız edici” bulmuştu. Bir hocası, onun küf resimlerinden birine bakarken mırıldanmıştı: “Meryem Hanım, bu kadar güzel bir fırça hakimiyeti, bu kadar çirkin bir şeye harcanmamalı.”
Otuz iki yaşında, Meryem artık İstanbul’un marjinal sanat çevresinde tanınan ama geniş kitlelerce bilinmeyen bir isimdi. Son sergisine on iki kişi gelmişti, altısı ailedendi. Eleştiriler alışıldığı gibiydi:
“Meryem Arslan’ın teknik başarısı göz kamaştırıcı. Ancak bu derece ayrıntılı bir şekilde rutubetli duvarları betimlemek, bir restorasyon belgeseli için uygun olabilir; bir sanat galerisi için değil.”
Bu eleştiriyi çerçeveletip atölyesinin girişine asmıştı.
Bu Nisan sabahında, Kadıköy'de bir sanat mekânında açılacak yeni sergisine hazırlanıyordu. Galerinin adı "Biyolojik Güzellikler”di, pek hoşlanmadığı bir isimdi. O, bakterilerle boyayanlar gibi deneysel değil, gözlemciydi. Küfü yaratmıyor, onu olduğu gibi resmediyordu. Güzelliği fark edilmemiş detaylarda arıyordu.
Son tablosu bir tavan köşesindeki küf oluşumunu yansıtıyordu. Eski evin banyosunda oluşan bu canlı deseni üç ay boyunca takip etmiş, günlük fotoğraflarla gelişimini belgeleyip fırçasına taşımıştı. Küf, zarif damarlar halinde yayılıyor, gri-yeşil tonlarıyla adeta nakış işler gibi tavanı süslüyordu.
Telefon çaldı. Arayan Duygu Hanım’dı, serginin küratörü.
“Meryemciğim, ufak bir değişiklik var,” dedi sesi yapay bir neşeyle. “Sergi alanını biraz değiştirdik. Ön salonu daha tanınmış bir sanatçımız olan Tuğrul Bey'e ayırmak zorunda kaldık. Renkli soyut çalışmalar yapıyor ya hani? Onun ajansı bastırdı…”
“Sorun değil,” dedi Meryem. Oysa içi burkulmuştu. Arka oda demek daha az ziyaretçi, daha az görünürlük demekti.
“Canım darılma hemen. Seninki daha... seçici bir zevke hitap ediyor.”
Telefon kapandıktan sonra Meryem, tuvallerine döndü. Onu kenara atabilirlerdi ama bu desenlerin içinde bir hakikat vardı: Güzellik bazen çürümenin tam ortasında saklıydı.
***
Dr. Elif Tanrıkulu, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mikrobiyoloji profesörüydü. Kırk üç yaşında, ciddi yüz hatlara ve sonsuz bir sabra sahipti. Özellikle su sistemlerinde plastik atıkları parçalayabilen mantarlar üzerine çalışıyordu. Bazı türler umut vericiydi ama ya çok yavaş çalışıyorlar ya da zararlı yan ürünler üretiyorlardı.
Asistanı Cem, iki bardak çayla içeri girdi.
“Hocam, yine saatlerdir mikroskobun başındasınız.”
“Alıştın artık,” dedi Elif, çayı alırken. “Aspergillus türü yine aynı—polietileni parçalıyor ama ortaya çıkan kimyasallar suya salınamayacak kadar toksik.”
Saatine baktı.
“Ben çıkmalıyım. Kuzenimin sergi açılışı var. Gitmesem ayıp olur.”
“Siz sanatla pek ilgilenmezdiniz hani?”
“Hâlâ ilgilenmiyorum ama aile ailedir.”
***
Kadıköy’deki alternatif sanat galerisi o akşam kalabalıktı. Elif, içeri girince kuzeni Duygu onu hemen yakaladı.
“Elifciğim! Gel, sana en ilginç odayı göstereceğim. Gerçi en önde Tuğrul var, ama asıl arkada harika bir kadın var, sen kesin seversin. Küf resimleri yapıyor. Çok acayip ama bir o kadar da güzel.”
Arka odaya geçtiklerinde Elif’in gözleri duvardaki tablolara kilitlendi. Her biri farklı küf türlerini gösteriyordu. Penicillium, Cladosporium... Ama bir tanesi… O tablo karşısında Elif adeta dondu.
“Bu yapı…” diye mırıldandı. Yanına yaklaşan genç kadın dikkatle onu izliyordu.
“Sanırım bu tablodan etkilenmişsiniz,” dedi Meryem, biraz çekinerek.
“Siz sanatçısınız sanırım?” diye sordu Elif.
“Meryem Arslan. Genelde kimse bu kadar dikkatle bakmaz, genelde iğrenip geçerler.”
“Bu desen... Bu hif yapısı… Nerede gördünüz bunu?”
“Banyomda. Eski bir bina, sürekli nem var. Üç ay boyunca fotoğraflayıp gelişimini belgeledim. Neden soruyorsunuz?”
Elif heyecanla elini uzattı.
“Dr. Elif Tanrıkulu. Çevresel mikoloji üzerine çalışıyorum. Sizin çizdiğiniz yapı... Laboratuvar ortamında teorik olarak mümkün ama sahada hiç gözlemlenmemiş bir tür gibi görünüyor.”
“Yani bu küf, normal değil mi?”
“Henüz bilmiyorum. Ama gördüğüm en ilginç örneklerden biri. Sizi atölyenizde ziyaret etsem? Örneği yerinde incelemek istiyorum.”
Ertesi sabah, Elif eski konağın çatı katına çıktı. Banyodaki küf canlı bir tablo gibiydi. Steril kitini çıkararak örnekler aldı. Sonra Meryem’in stüdyosundaki resimlere tek tek göz attı. Bazılarını fotoğrafladı, bazılarına dakikalarca baktı.
“Meryem,” dedi sonunda. “Bunlar sadece sanat değil. Bunlar bilimsel belge. Ve büyük ihtimalle sen, yeni bir mantar türünü aylarca gözlemleyip detaylı biçimde belgelemişsin.”
“Ben sadece güzelliklerini resmettim.”
“İşte o yüzden önemli. Biz laboratuvarda bazı şeyleri kaçırıyoruz. Senin gözlem gücün ve estetik hassasiyetin çok değerli.”
“Peki... ne yapmak istiyorsunuz?”
“Sana bir teklifim var. Ortak çalışalım. Laboratuvarıma gel, birlikte bu türü inceleyelim. Belki bir makale bile yazarız. Ve belki... bilim ve sanatın buluştuğu bir sergi düzenleriz.”
Meryem gözlerini kaçırdı ama yüzünde hafif bir tebessüm belirdi.
“Olur. Deneyelim.”
***
Laboratuvarda sessizlik vardı. Elif, Meryem’in banyosundan aldığı küf örneğini günlerdir mikroskop altında izliyor, genetik dizilimini çözmeye çalışıyordu. Ancak her analiz başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Bu yapı, bilinen hiçbir DNA ya da RNA dizisine benzemiyordu.
“Bu bir organizma değil,” dedi kendi kendine. “Bu… bir bilinç.”
Gözlemlerine göre bu yapı, çevresindeki hücrelerle bir şekilde iletişim kuruyordu. Hatta bir noktada, laboratuvar asistanı Cem’in bilgisayarında açık kalan tarayıcı penceresinde kendi kendine yazı yazıldığına tanık oldu:
“Beni gören, beni çağırmıştır.”
Elif dehşete kapıldı ama aynı zamanda büyülenmişti. Meryem’in tabloları sadece birer resim değildi artık; onlar bu bilinçle ilk temasın izleriydi. Ve Meryem bunu sezgisel olarak fark etmişti.
***
Bir hafta içinde İstanbul’da tuhaf vakalar baş göstermeye başladı. Nemli evlerde yaşayan insanlar halüsinasyonlar gördüklerini söylüyor, bazıları garip şekilli rüyalar çiziyordu. Ortak noktaları vardı: Spiral desenler, gri-yeşil renkte damar benzeri yapılar ve merkezden dışa doğru yayılan, canlı gibi hareket eden formlar.
Meryem’in tablolarına bakan bazı insanlar gözyaşlarına boğuluyor, bazıları günlerce suskunlaşıyor, bazılarıysa delilik belirtileri gösteriyordu. Ancak bir kısım insan, bu görüntülerden “aydınlanma”ya benzer bir deneyimle çıkıyordu. Sanki içlerinde eski bir bilgiyi hatırlamış gibi…
Medyada buna “Nem Vebası” adı verildi. Oysa Elif ve Meryem artık biliyordu: Bu bir hastalık değil, temastı.
Küf, sadece İstanbul’da değil, tüm nemli şehirlerde yayılmaya başladı. Singapur, Rio, Kalküta, Venedik… Sanki belli bir bilinç bu alanları tercih ediyordu.
2026’nın yazında, küresel iklim felaketleriyle birlikte bu varlık tüm dünyaya yayıldı. İnsanlar bu varlığı yok etmeye çalıştıkça, küf daha agresif bir yayılım gösterdi. Su arıtma sistemlerine, bina filtrelerine, hatta bazı fiber optik ağlara sızdığı tespit edildi. Çünkü bu bir organizma değil, veri taşıyan bir yaşam formuydu.
Birkaç ay içinde şehirlerin altyapısı çöktü. Elektrik sistemleri, iletişim ağları, su hatları çöktü. Büyük metropoller terk edildi. İnsanlık medeniyetin sonunu izlerken, eski taş köylerde yaşayanlar, dağ köylerinde nefes alanlar... sessizce hayatta kalmayı başardı.
***
Meryem ve Elif, Marmara’nın dağ köylerinden birinde, eski bir su değirmenini barınağa dönüştürmüşlerdi. Yanlarında 30 kadar insan vardı: Sanatçılar, çocuklar, eski akademisyenler, çiftçiler…
Küf burada da vardı. Ama saldırgan değildi. Çatlak duvarları bir şiir gibi sarmıştı. Ve her gece, bazı insanlar onunla rüya yoluyla konuşuyordu.
“Biz buraya kaçmadık,” dedi Meryem bir gece. “Biz buraya çağrıldık.”
Elif başını salladı.
“Düşünsene,” dedi. “Bu varlık… belki bir ceza değil. Belki bir sınama. Belki de bir filtreleme. İnsanlığın bencil, yıkıcı yapısını ortadan kaldırıp, onunla barış içinde yaşayabilenleri bırakıyor.”
O gece rüya görenlerden biri, sabah uyandığında gözyaşları içindeydi:
“Dün gece bana ‘artık hazırsınız’ dedi,” dedi. “Bir kapı gösterdi. Renkten yapılmış gibiydi. Ve o kapının arkasında… öyle bir dünya vardı ki…”
***
O sonbaharda, değirmenin duvarında garip bir şey oldu. Duvarın sıvası döküldü, altında spiral bir desen belirdi. Desen, her gün biraz daha büyüdü. Renkler yoğunlaştı: yeşil, gümüş, mor…
Ve bir sabah, duvar tamamen silindi. Yerine ışıklı bir boşluk açıldı. Sanki bir kapı… başka bir boyuta…
Meryem önce adım attı. Ardından çocuklar, ardından Elif. Kapının öte tarafında şehir yoktu. Kuleler yoktu. Ama su vardı, ışık vardı, yosun gibi parlayan bir dünya… ve nefes alan bir gezegen.
Küf, çürüten değil; dönüştüren olmuştu.
Kıyametse aslında daha iyi bir dünyaya bir uyanıştı...
Bunlar da ilginizi çekebilir
"Tavan Arası" Dergisi 2. Sayısıyla Dijital Yayın Hayatında: Sanatın Işığında Farkındalık Vurgusu!
Kültür, sanat ve edebiyatın dijital adresi "Tavan Arası" dergisi, Kasım 2025 tarihli 2. sayısı ile okuyucularıyla buluştu.
3 saat önceMaya Uygarlığının En Eski Anıtı: Evrenin Haritası Olabilir
Meksika'nın Tabasco eyaletinde keşfedilen devasa Aguada Fenix anıtı, yapılan son araştırmalara göre yalnızca büyük bir yapı değil, aynı zamanda evreni sembolize eden bir 'kozmogram' olarak inşa edilmiş olabilir.
8 saat önceArtvin'de 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü Coşkusu: Tüm Halkımız Davetli!
Artvin Valiliği ve Artvin Orman Bölge Müdürlüğü'nden Ortak Çağrı: "Yeşil Vatan Sevdalılarını Fidan Dikimine Bekliyoruz."
9 saat önce

